Vücudumuzu tanımak zorunda mıyız ?
Tamam, mükemmel bir bedeniniz var. Yiyip içip eğlenin. Hoplayın zıplayın. Eğilin bükülün… İstediğiniz hareketi dilediğiniz zaman yapın…
Ama minik bir hatırlatmada bulunalım.
Bütün bunları yaparken, vücudunuzu birazcık öğrenin. Niye mi?
Ola ki ters bir hareket size pahalıya mal olabilir… Gerçi vücut bu, bir kere beş kere on kere de olsa sizi çok sevdiği için hatalarınızı görmezlikten gelecektir. Yine de kendini dengede tutmaya çalışacaktır. Ama bir yere kadar…
İsterseniz, vücudu ayakta tutan iskelet yapıyı hayal edelim.
Bel kısmından başlayıp beyne kadar uzanan bölüm, halka halka omurlardan oluşuyor değil mi?
Haliyle boyundaki omurlara boyun omuru deniliyor. Beldeki omurlara da bel omuru.
Belimizi biraz tanıyalım
Belimizde kaç omur var biliyor musunuz?
-Beş omur var. Tabi omurlar arasında amortisör görevi gören sabit diskler var. Zaten sorun bu disklerin deformasyonu işte… Her neyse, anlatmaya devam edelim.
-Dur bir dakika, “disk ne?” mi diyorsunuz.
İşte özel bir bağ dokusundan oluşmuş bir organ.
Görevi nedir diyorsan hiç de az değil inanın…
Zavallı görevi o kadar çok ki, hangi birini takip etsin;
-Omurganın dayanıklılığını mı takip etsin,
-Hareketliliğini mi takip etsin?
-Kimi zaman meydana gelen zorlamalara karşı dirençliliği mi sağlasın,
-Kimi zaman omurgaya uygulanan şok darbelerin emilip hafifletilmesini mi sağlasın,
-Nerede ne zaman ne şekilde oturup kalktığı belli olmayan biz insanların, omurlara yüklediğimiz kuvvetin, çevre dokulara dengeli bir şekilde dağılmasını mı sağlasın…
Ama o, içi jel gibi, peltemsi yumuşak maddeden (sıvıdan) oluşan, dışı da özel bir tabakayla muhafaza edilen diskler, her biri iki omur arasında sıkışmış halde tüm bu görevleri hem de bir ömür yapmaya çalışıyor.
Asıl yük hangi disklerde ?
Bütün diskler aynı görevi üstlenmekle birlikte kimilerinin görevi biraz ağır. En ağır yük de dördüncü ve beşinci omurlardaki disklerde.
Bunu şöyle açıklayalım isterseniz;
Hani apartmanın birinci, ikinci üçüncü katına binen yük ile yedinci katına binen yük aynı değildir. İşte aynen öyle. Ah keşke apartman katlarında da böyle diskler olabilseydi ve bizdeki diskler gibi özellikleri olsaydı, depremler insanlara salıncak gibi neşe kaynağı olurdu…
Oysa depremde şöyle bir sallanmaya başlandığında en evvel alt katlar çöküyor. Çünkü yükün ağırlığı orada. Üstelik apartmanlar hareketsiz…
Neyse biz konumuza gelelim.
Beldeki hareketin büyük çoğunluğu dört ve beşinci omur ile, sakrum kemiği adı verilen kemik arasındaki eklemlerde oluşuyor.
Hani disklerin içinde peltemsi sıvı vardı ya, o sıvının bir de kabı vardı. Tıpta ona fibrotik bant diyorlar. Liflerden oluşuyor. İşte o bant ve lifler o sıvının omurlardan gelen baskıyı ayarlarken etrafa dağılmasını önlüyor.
Ne müthiş bir yapı değil mi?
İş yine dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor.Hanımlar, beyler, gençler arkadaşlar…
Vücudumuzu dikkatli kullanmalıyız…
Fıtık denilen şey
Eğer vücudumuzu tanımaz da rast gele bir hayat yaşar isek, bir gün geliyor ne oluyor biliyor musunuz?
-Sürekli yapılan yanlış hareketler, belimize yüklenen aşırı zorlamalar,
-Duruş oturuş bozuklukları, uygun olmayan pozisyonlarda hareketler, o fibrotik bant dediğimiz peltemsi sıvının koruyucusunu sürekli zorluyor.
-Bir zaman geliyor ve bu lifçikler minik minik aralanmaya, içerideki peltemsi sıvı da bu aralanmalardan dışarıya doğru sızmaya başlıyor.
Sonra ne mi oluyor?
İşte jelatinöz adı verilen peltemsi sıvı omurların arasında dışarı doğru çıkıyor.
Canım, vücut öyle rastgele bir arazi değil ki, çıkan sıvı çıktığı yerde kalsın. Omurların etrafı bir sürü tesisatla dolu.
Bir sürü bağ dokusu var. Bir sürü kan damarı var. Bir sürü sinirler var…
Var da var…
İşte liflerden dışarı taşan bu sıvı hem sıvı özelliğini kaybedip sertleşiyor hem de bu damar ve sinirlere baskı yapmaya başlıyor.
Sonra?
Düne kadar hiçbir şeyiniz yokken, şikayetler baş gösteriyor.
Sanki bu bir anda, birden bire olmuş gibi..
Oysa belki ayların belki yılların ihmali ve birikimi…
Hele bir hatırlayın geçen günlerinizi…
Yaptığınız yanlış hareketlerin farkına siz varmasanız da, beliniz ağrı ile sizi sürekli uyarıyordu değil mi? Ama siz önemsemiyordunuz.
İşte dinleniyordunuz biraz geçiyordu. Sonra yine aynı dikkatsizlik…
Biraz uzun mu sürdü ağrılar, bir ağrı kesici ilaç alıyordunuz tamam.
Bir de demokratlıktan söz ediyorsunuz. Vücudun ağrısını, isyanını, ağrı kesiciyle susturuyordunuz.
O yine sizi düşünüyor ve ağrıyordu. Siz de ısrarla ona aldırış etmiyor, ağrı kesici yetmezse arada bir kas gevşetici ilaç merhem vs. kullanıyordunuz.
Ağrıyı susturdunuz da ne oldu?
Kusura bakmayın, beliniz yanlış kullanıma dayanamamış ve lifler açılmaya başlamış. O güzelim diskte yırtılmalar meydana gelmiş ve peltemsi sıvı dışarı taşmış.
-Yani?
-Fıtık olmuşsunuz efendim fıtık… Bel fıtığı diyorlar ya o işte…
-Yahu ben ne yaptım ki mi diyorsunuz?
Şu an isterseniz hiçbir şey yapmayın. İsterseniz bir öksürük sonucu oldu deyin. O öksürük esnasında belki oraya son darbeyi vurmuş olabilirsiniz. Yani bardağı taşıran son damla o öksürük esnasında bele binen yük olabilir.
Çünkü bunun evveliyatı var…
Hatırlayın maziyi
-Sandalyede hep nasıl da kaykılarak oturuyordunuz öyle?
-Bir raftan, ya da masanın bir ucundan bir şeyi alırken üşendiğinizden kalkmak yerine şöööyle uzanıyordunuz sürekli.
-Ayakta iken yerden bir şey almanız gerektiğinde çömelmeyip “L” şeklinde eğilip alıyordunuz.
Derken bir süre sonra omurlar arası disklerden birinde veya ikisinde fıtık oluştu…
-Nerden mi biliyoruz?
-Belirtileri var işte…
Belirtileri nelerdir ?
-Belde ve bacakta dayanılmaz ağrılar,
-Kiminde bazen sadece biri de olabilir.
-Hareketlerde kısıtlılık,
-Topallayarak yürüme,
-Vücudun bir tarafa doğru yamulmaya başlamış, çarpık hale gelmiş oluşu,
-Bacaklarda uyuşmalar,
-Kuvvet kaybı oluşmaya başlaması,
-Hatta bacakta incelme başlaması,
Hele siz dua edin, kiminde cinsel fonksiyon kaybı başlıyor.
-Nasıl mı?
-Valla azizim, taşan fıtık nereye denk gelirse orayı etkilemeye başlıyor. Bir yanardağın lavının dağdan aşağı akışını hatırlayın. Ev gelirse evi, yol gelirse yolu bitiriyor.
Taşan fıtık hangi sinire gelirse o sinirin öte tarafla irtibatı kesiyor. Damara denk gelirse beslenmeyi engelliyor.
O zaman kimi idrarını tutamıyor, kimi cinsel fonksiyonunu kaybediyor…
Yani bu fıtık, adamı fıtık ediyor…
Toplumun çok büyük bir kesimi ( %80’i) aslında bel ağrısı çekmiştir. Çoğu halen belinden rahatsızdır. Ama kimse yahu şu belime bir bakayım. Ben yolun neresindeyim diye düşünmüyor…
Hayat kavgası işte… Kim canını düşünüyor ki…
Nelere dikkat etmeli ?
Bak bu da güzel bir soru…
-Hareketsiz bir iş ve hayat tarzı da bel için tehlikedir. Çünkü disklerin elastikiyetinin sürekliliği için çalışması gerekir.
-Daha çok oturarak çalışmak risklidir. Yine aynı mesele. İşleyen demir ışıldar hesabı.
-Şişmanlık risktir. Biliyorsunuz şişmanlık neye risk değil ki? Kapıya konacak şey değil ama işte…
-Spor yapıyorum diye rast-gele hareketler yapmak risktir.
-Ağır şeyleri kaldırmaya çalışmak risktir. Hani derler ya, aman dikkat belini incitirsin. İşte o mesele.
-Yanlış duruş ve oturuşların tamamı risktir. Nedir derseniz, adam gibi oturmamak yani.
-Huzursuz bir ortamda ve stres içinde yaşama,
-Sigara ve alkol kullanmak,
-Uzun süre otomobil sürmek,
-Bedensel faaliyetlere ısınmadan başlamak da risktir.
Çözüm ne?
-Yatak istirahatı gerekir.
-Yatak sert ve düzgün olmalıdır.
-Sırtüstü uzanıp bacakların altına yastık koymak en iyi dinlenme şeklidir.
-Bazı durumlarda korse gerekebilir. Ancak uzun süreli olmamalı.
-Doktorlar tarafından hastalara bel koruma prensipleri ve hastalığın aşamasına göre egzersizler gösterilir.
Bel Fıtığı Tedavisi
Hastada bir rahatsızlık varsa, sebebi de mutlaka vardır. Organizma bir bütün olduğu için, bir bölge arızalandığı zaman bütün vücut etkilenecektir. Dolayısıyla hastalığın kaynağına inmek önemlidir. Kaynak nedir?
Kaynağa inmeden uygulanan tedaviler yüzeysel olur.
Akupunkturda, modern tıpta yapılan tetkikler MR’lar, kan tahlillerinin yapılmasına ilave olarak, akupunktur teşhis yöntemiyle hastanın anemnezi de göz önünde bulundurularak rahatsızlığın sebep sonuç ilişkisine varılır.
Akupunktur teşhisinde, modern tıbbi teşhislere ilaveten, kollardan nabza bakma, dilden teşhis koyma, kulaktan dedektör teşhisi gibi ayrı teşhis yöntemler de vardır.
Bel fıtığının tedavisinde, akupunktur tedavisi bilinen tedaviler arasında en etkili olanıdır.
Çünkü;
-Akupunktur, eklem yerlerinde bulunan tüm çapraz bağların ve bağ dokularının, liflerin kuvvetlenmesine sebep olur.
-Kanlanmasına sebep olur,
-Ağrıyı giderir,
-Bağışıklık sistemini düzelterek şişkinlik, gaz, ekşime, kabızlık, gibi birçok rahatsızlığı ortadan kaldırarak vücudun sindirim sistemini düzenler. Vücut rahata erer…
-Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
-Ümmin sistemini dengeler,
-Uykusuzluk, sabah yorgunluğu, halsizlik, stres gibi durumları ortadan kaldırır.
-Beldeki ve boyundaki yapısal bozukluğu tedavi ederek, beyne ve vücudun tüm bölgelerine yeterli kan ve oksijen gitmesini sağlar.
-Böylece vücudu zindeleştirerek hareket kabiliyetini artırır.
-Ödem çözücü özelliği sayesinde, fıtıklaşma olan bölgelerde kıkırdak doku ve çevresinde oluşan ödemi dağıtarak, bölgeyi rahatlatır, böylece o bölgelerde damlar ve sinirlere yapılan baskıyı önler.
-Amaç damar ve sinirlerin baskıdan kurtulması olduğuna göre, sorun ameliyata bile gerek kalmadan çözülür.
-Hiçbir yan etkisi yoktur.
Baş dönmesinden, kollarda uyuşmalardan, güçsüzlükten, yüksek tansiyondan, kulak çınlamasından vs şikayet ediyor.
Bu şikayetle doktora gidildiğinde MR ya da boyun filmi çekiliyor. Teşhis konuluyor:
-Sizde boyun fıtığı var.
-Eee?
-Rahatsızlığınız ileride büyür ve damarlara baskı uygular, sizi felç eder.
-Ne yapacağız peki?
-Bir süre takibe alacağız. Tedavi uygulayacağız, geçmezse ameliyat olacaksınız.
Oysa şahsın asıl sıkıntısı fıtık değildir. Fıtık nedeniyle oluşan ödemin damarlara ve sinirlere baskı uygulamasıdır.
Ya da duruş ve oturuş bozuklukları sebebiyle kaslarda oluşan gerginliktir. Elastikiyet kaybıdır.
Ya da yan bağların çapraz bağların görevini tam yapamamasından kaynaklanan durumdur.
Hastanın bu durumu iyi test edilmeden, direkt olarak fıtığın ameliyatına yönelmek, hem başarısız bir ameliyat meydana gelmesine, hem de hastanın ileride aynı şikayetlerle karşı karşıya kalmasına sebep olabilir.
Dolayısıyla ameliyat olmadan önce, hastanın durumu etraflıca incelenmeli ve tedaviye alınmalıdır. Burada en etkili tedavi yöntemlerinden biri akupunktur ve lazer akupunkturudur.